25 Şubat 2009 Çarşamba

Satranç

Büyük düşünürlerin birçoğu hayatı bir oyun olarak görmüştür. Satranç da bir oyundur. O halde hayatı satranç oyunu, kişileri de taşlar olarak ele alalım.
Kişilere, özellikle arkadaşlarımız gibi sonradan hayatımıza girmiş kişilere yüklediğimiz görevler satranç taşlarınınkiler ile önemli paralellik gösterir. Tabi bunun kişiselleşmesinde en çok değer verdiğiniz, kişisel taşınızın da bir önemi vardır. Benim için bu fildir ama buna daha sonra değineceğim.
Öncelikle kendimizi şah olarak kabul ediyoruz bunu unutmayalım.
Piyonları hayatımıza yeni giren ve özel bir önem vermediğimiz insanlar olarak değerlendirebiliriz. Bildiğiniz gibi piyonlar tahtanın sonuna –yani onlarla oynadığımız elin sonuna- geldiklerinde terfi edebilirler. Hayatımıza yeni girenlerde böyledir, bir süre sonra eğer onlara değer vermeye başladıysak terfi ederler. Onlar ya kale olurlar her zaman bir köşede bulunan sığınağımız, ya at olurlar her ortama kolayca girebilen ajanlarımız ya fil olurlar yakın arkadaşlarımız ya da vezir olurlar –ki bu en zorudur- en çok değer verdiğimiz kişi, dostumuz. Nasıl veziri kaybetmek oyunun sonu olmasada bize büyük yara verir dostumuzu kaybetmek de aynı duyguları gerçek hayatta yaşatır.
Terfi dışında piyonlar ile ara sıra irtibata geçeriz, yanımızdadırlar ama onları fazla fark etmeyiz. Zaten oldukça kalabalıktırlar. Ne onlar bizi çok ilgilendirir ne biz onları… Tabi zaman zaman tahtada ilerleyen dikkatimizi çeken piyonlar olur ki zaten onlar terfi edenlerdir.
Sonra kaleler vardır. Onlar bize çok yakın değildir ama orada olduklarını biliriz, bize güven verirler yeri geldi mi bizi korurlar. Kötü gün dostu da denebilir onlara. Akıl danışmamız gerektiği zaman onlara gideriz, birbirimizi zaman zaman arar sorarız ama bu ağırbaşlı taşlar çok da yakın arkadaşımız değildir.
Atlar ise kıpır kıpır, şeytan tüyü sahibi olabilecek taşlarımızdır. Ne zaman nerde olabilecekleri aynen satranç oyunundaki gibi belirli değildir. Bir anda alakasız bir ortama girebilir oradan bize selam çakabilirler. Onlarla takılmak hoşumuza gider ama taraf değiştirmeleri kolay olduğundan kale kadar güvenilir değillerdir.
Filler ise yakın arkadaşlarımızdır. Bize paralel olarak ilerlerler. Aramızda sadece vezir vardır ki bazen o bile yoktur. Birlikte zaman geçirdiğimiz, birlikte gülüp ağladığımız işte bu arkadaşlarımızdır. İçki ortamlarımızın vazgeçilmezidirler. Onlara değer veririz, onlarda bize değer verir. Onları kaybettiğimiz zaman üzülürüz, kaybetmemek için uğraşırız da zaten. Bazıları ile birçok ortak noktamız vardır, bazıları ise bizden farklıdır daha uzaktır biz siyahtaysak onlar beyazdadır ama zaten bizi tamamlayan bu yönleridir. Yanımızdadırlar, onlar yakın arkadaşlarımızdır. Sırlarımızı paylaştığımız kişilerdir.
Ve vezir vardır. Sağ kolumuzdur, bir parçamızdır. Yanı başımızdadır. Ondan bu tahta üstünde bir tane vardır. Bizden koptuğu zaman canımızı yakar, kanatır. Yeri uzun zaman dolmaz, o kadar değerli bir taş bulmak kolay değildir çünkü. Bizi tamamlayan kardeşimiz, parçamızdır vezirdir.
Hayat bir savaştır, satranç ise savaşın tahta üstünde oynanan versiyonudur. İşe duyguları karıştırırsak arkadaş çevremizi bile bu alanın üstüne yerleştirebiliriz. Çünkü düşmanlarımız da hemen karşımızda cephe almıştır…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder