22 Şubat 2009 Pazar

Bir dosta...

Arkadaşlık da kaybedilene kadar değeri bilinemeyen şeylerden anlaşılan. O gider ve sen arkasından bakarken anlarsın değerini. Hele o sana güvenirken senin yaptığın bir hata yüzünden çekip gittiyse daha da koyar sana. Uyuyamazsın, okuyamazsın, hayatta tat aldığın şeyler tatsız gelir o yokken. Okuduğun kelimeler anlam ifade etmez. Gece çöktüğünde dönüp durursun yatağında. Kalkarsın ve onunla konuşmak istersin ama her an her konuda konuştuğun kişi bir yabancıya dönüşmüştür artık. Onu kendi ellerinle itmişsindir kendinden uzaklara. Dinlemez seni, silmiştir. Ona duyduğun kızgınlık pişmanlığın içinde erir gider. En çok ihtiyaç duyduğun anlardan birisinde gitmiştir oysaki.
Ne yaptım ben? Niye yaptım? Soruların vardır artık ve çığ gibi büyüyen sorunların. Özürlerin ve anıların kalbine hançer gibi saplanır, ruhunu yakar kavurur. Zaman ister, sadece aranıza buzdan bir duvar örmek için bahanedir. Keşke yapmasaydım dersin bütün gün ama faydası yoktur. Aklını dağıtmak için dışarıya çıkarsın, aksini içki şişelerinin dibinde görmeye çalışırsın ya da onun yüzünü sigaranın dumanında.
Sen peşinden koştukça o kaçar. Belki durur umuduyla beklersin ama o durmaz. Kim olursan ol ağlaman ya da üzülmen faydasızdır artık. Bu senin için tecrübedir, ruhunu yakıp küle çeviren bir tecrübe ve hastalığın sana acımasız oyunudur. Elinde sadece umut ve güven varken sonsuz karanlığa karşı beklersin. Sen yaratmışsındır bu canavarı ve şimdi onunla baş başasındır…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder