30 Nisan 2009 Perşembe

Kafam karışık...

Benim bir arkadaşım vardı. Arkadaş da ne kelime, dost. Ama öldü. Onu ben öldürdüm. Vicdan azabı duymuyor muyum, duyuyorum. Belki onu bıçakla öldürsem bu kadar üzülmezdim ama öldürdüm işte bir şekilde. Dostu değilim artık iki dostu varmış sadece, hep yanında olan, olacak olan… Benden yakın arkadaşı da varmış. Olsun bakalım. Öldü nasılsa. İzliyor beni bir yerlerden.
Yeni birisiyle de tanıştım, aynı o. Dost değiliz ama iyiyiz. Düşünüyor beni en azından. Belki bir gün o da dost olur ha ne dersiniz? En azından arkadaşım şimdilik benim. Bilmiyorum, bekliyorum umutla her zamanki gibi. Ve bu sefer en azından yapabildiğim sürece onun başkaları ile olan ilişkisine değil benimle olan ilişkisine bakıcam.

14 Nisan 2009 Salı

İntikam üzerine

İntikam insan ruhunun açlığını en şiddetli hissettiği duygulardan birisidir. İntikam, nefret ile öfkenin çocuğudur. Sanırım intikamdan bahsetmeden önce onu doğuran nefretten bahsetmeliyiz.
Nefret çoğunlukla sevgi kaynaklıdır. Bir kişiden gerçekten nefret eden kimse büyük ihtimalle onu önceden çok sevmiştir. Bir başka olasılık da nefret ettiği kişinin sevdiği birisine zarar vermiş olmasıdır ya da sevgi duygusuna dolaylı yoldan zarar vermiştir. Eğer sevgi duygunuz sizden alınmış ve hor kullanmışsa intikam yemini etmeniz olasıdır. Ya da bir başka yol da depresyona girip, insanlıktan kaçmaktır. Ama bu boyun eğme olur, intikam ise başkaldırıdır. Genellikle intikam yeminleri henüz öfke sıcakken edilir. Sonrada araya gurur girer ve intikam alma süreci başlar.
Biraz da intikamın çeşitlerinden bahsedelim. İntikam açıktan açığa görülecek bir iş değildir. Ama sona yaklaşıldığında iki yol vardır. Birincisi sinsiliği sürdürmektir. Bu durumda intikam alınan kişi cezasını tam anlamıyla kavrayamaz, yazık olur. İkincisi ve doğru olanı ise son anda her şeyi açıklamaktır. Bu sayede eğer kişiyi öldürmediyseniz ömür boyu hatırlayacağı bir ders vermiş olursunuz, amacınıza tam anlamıyla ulaşırsınız.
İntikam aynı zamanda psikolojik ve fiziksel olarak ikiye ayrılır. Tabi ikisi aynı anda uygulanılabilir ama elbette ki biri diğerinin gölgesinde kalacaktır. Bu kişisine göre değişir.
Ben psikolojik intikamın daha acı verici olduğunu savunanlardanım tabi fiziksel intikamın yarattığı rahatlama duygusunu da yalanlayamam. Sonuçta yol intikam alana kalmıştır…

Yalnızlık üzerine

Yalnızlık insan ruhunun ara sıra ihtiyaç duyduğu şeylerden birisidir. Ama bazı insanlar yalnızlığı bir yaşam biçimi haline getirir. Bu bana göre yanlıştır.
İnsan sosyal bir varlıktır. ‘Yalnızlıktan hoşlanan ya vahşi bir hayvandır ya da Tanrı.’ diyen kişi oldukça iyi bir tespitte bulunmuştur.
Sürekli yalnızlık insanı toplumdan soyutlar, duygularını köreltir. Buna rağmen ara sıra yalnızlığa çekilmek insanın ruhunu sakinleştirir, kalbi ile beyninin barışmasını sağlar. İnsanın kendini tanımasını sağlar. Fakat bu yalnızlık sürekli hale getirilmemelidir yoksa kişi önceden de dediğim gibi kişi insanlığa yabancılaşır, bencilleşir. Bu da zamanla onu mutsuz kılar. Zaten sürekli yalnız olan kişilerin melankoliden kurtulması pek olası değildir.

Sevgili üzerine

İnsan yaratılıştan sevgiye muhtaçtır. Bu ihtiyacını aile, arkadaş ve en çok da sevgili üzerinden gidermeye çalışır.
Sevgiliyi diğer kavramların üzerinde önünde tutan kişiler genellikle ya birçok kişi ile beraber olurlar ya da uzun süredir devam eden bir ilişkileri vardır. Bu kişilerin duygusal açlığının daha büyük olduğunu sanırım söyleyebiliriz. Sevgili kavramı diğer kavramların gölgesinde tutan kişi ise sevgiye olan açlığını bir nebze de olsa dizginleyebilmiştir.
Hayatında yüksek bir amacı olan kişilerin sevgiliyi geri plana ittiğini görebiliriz. Sevgili ilgi ve zaman isteyen, yanında kırılgan çizgiler içinde durulması gereken, kişiye manevi destek sağladığı kadar köstek olup yıpratabilen bir kimsedir. Ve kişi gücünü bu tam olarak kestirilemeyen hediyeye harcamak istemeyebilir. Bu tip insanların yanında sığ arkadaşlarda göremeyiz. Çünkü Rastgele seçilen bu arkadaşlar, aslında arkadaş kavramını bile hak etmeyen bu kişiler, hem zaman kaybıdır hem de potansiyel tehlikedir.
Sığ arkadaşları ve sevgiliyi istemese de insan elbette ki kolay kolay yalnız kalmak istemez. Bu durumda aile, dost ve gerçek arkadaşlar devreye girer. Aile insanın yalnızlığını kovan ilk etkendir. Ardından dost gelir. Gerçek dost öteki benliğinizdir. Onun yanında tüm maskelerinizi çıkartabilirsiniz, o en büyük destekçilerinizdendir. Ama maalesef gerçek dostu bulmak oldukça zordur. Dosttan sonra arkadaşlar gelir. Bu kişiler arkadaş adını gerçekten hak eden kimseler olmalıdır. Onlarda sizin destekçiniz, eğlencenizdir ve çok değerlidirler.
İnsan hayatındaki bu kişilere çok dikkat etmeli ve hepsine hak ettikleri değeri vermelidir. Ama kendisini asla geri plana atmadan.

10 Nisan 2009 Cuma

İlham

Anlaşılan insanların en çok ilham aldığı şeyler üzüntüleri. Bir tür terapi yazmak, ee derdiniz olmayınca da terapiye ihtiyaç duymuyorsunuz. Farkettimde arkadaşımla barıştığımdan beri yazmamışım doğru düzgün. Yazdıklarıma ise bir yerden giriyor. Bir bakıma Dorian Gray'im o benim. Bende Basil oluyorum bu durumda.
Her neyse umarım o da hikayedeki Dorian gibi beni sırtımdan hançerlemez, umarım...

Dostluk üzerine

Bir insanın yalnızlıktan hoşlanmak için iki nedeninin olduğunu düşünüyorum. Birincisi insanlığa kin tutması, ikincisi ise kendisini yüce bir amaca adaması. İnsanın, insanlığa kin tutmasına geçmişte yaşadığı ilişkileri de neden olabilir. Dostlarından yarar değil de zarar gören kimse kalbinin daha fazla kırılmaması için kendisini toplumdan soyutlayabilir. İkinci neden ise insanın kendisini yüce bir amaca vermesi ve bu amacını lekeleyecek kişileri yanında istememesidir. Bu kimse sadece dostu değil, eş, çocuk ve kardeş gibi kavramları da reddeder.
Herhalde kralların ve diğer büyük kişilerin en çok eksikliğini çektikleri şey dostluktur. Sezar çok sevdiği dostu Brutus tarafından sırtından bıçaklanmıştır. İnsan kendisine zarar veren sahte dostlardan kaçınmalıdır. Dost, ona karanlık yolda ışık olmalı, gerekiyorsa hatalarını söylemelidir. Zaten söylemiyorsa o sadece öylesine bir arkadaş ya da dalkavuktur.
Ayrıca insanı günden güne yıpratan, kafasında kırk tilki döndüren dostluklarda kaçınılması gereken bir beraberlik türüdür. Kişi en kısa sürede bu birlikteliğe son vermelidir.
Gelelim dostluğun yararlarına… Bunlar o kadar çoktur ki burada yazmaya çalışsam çoğunu unutur giderim. Ama dostluğun en önemli yararı kişinin kalbindekileri güvenle dökebilmesidir. Dost ile paylaşılan üzüntüler azalır, sevinçler ise çoğalır, bir anlam bulur. Duygularını hep içinde tutan kalp bir süre sonra atacak enerji bulamaz.
Dostluk insanın en çok ihtiyaç duyduğu kavramlardan birisidir. Dostluk kadar önemli olan bir diğer şeyse dostluğun değerini bilmektir...

1 Mart 2009 Pazar

Devam eden hayat

Boşuna kendini yıpratmak elinden gelen tek şey beklemekse... Kafanı yormamak en iyisi, mümkün olduğunca az düşünmek seni yıpratan konu hakkında. Hayat bu, akıp gidiyor. Bir olay için kendini yerden yere vurmak ne kadar saçma. Hayata devam etmek lazım, olabileceğinin en iyisi olmak… İçinden gelmese bile sürüklenerek, emekleyerek sonra yavaş yavaş yürüyerek en sonunda da doğrulup koşarak devam etmek lazım hayata. Sorunların elbette ki çözülecektir.
Bu yüzden bende karar verdim, bir dostun gitmesi çok acı bir şey tamam ama daha fazla sürünemem yerlerde. Kendime hakaret olur bu. Ayağa kalkıyorum artık ve yürümeye başlıyorum.
Don’t bring me down!